Dörtnala atlarin cektigi kizaklarin izleri, baliklarin yari karanlik gögünde birbirine örülmüs ve kistan geriye kalan her sey nal izleriyle buzun derinine percinlenmisti. Mevsim ne kadar uzunsa o kadar bulut, sis ve tipi Percinli izleri daha da derine itmisti. Buz yüzeyine karalanmis hicbir iz üstünde durdugu derinlikle birlikte okunmuyordu. Gökyüzü gittikce agirlasiyordu izlerin üstünde.
Buz yipranir yelle, yirtilirdi. Sularin karanligi ilk bu catlaklardan tüterdi göge. Göldeki buza simdi kalp atisi bile bir balyoz gibi agir geliyordu. Dipteki karanlikla gök arasindaki kabuk ne ara bu kadar incelmisti. Balikcilarin buzda actiklari oyuklarda avladiklari balik, buz üzerinde kendini suya birakmak icin nasil cirpiniyorsa kadinin yüregi de gögüs kafesinde öyle cirpiniyordu; ancak bu cirpinis o derinlige düsmek icin degil, buzun üzerinde kalmak icindi.