Duygularimiz durmadan akan derelere benzer. Dogdugumuzda piril piril olan o berrak dereye attigimiz her sikinti, her kaygi, her üzüntü rengini degistirir, onu bulaniklastirip karartir.
Bütün güzelligine ve ihtisamina ragmen, hayat huysuz ve bencildir. Huysuz bir hayatla mücadele etmek, iyi yasayabilmek ciddi bir sanattir. O sanati da hayat kendisi ögretir bize; onun sesini duyanlari, özen gösterenleri, anlamaya çalisanlari bilir. Ona bakisimizi, duydugumuz hayranligi, onunla mücadele etmekten vazgeçmeyecegimizi hissettikçe, bizimle baska türlü bir iliski kurmaya baslar. Bize arkasini dönmez, unutmaz. Iki kere vursa da üçüncüde öyle güzel seyler yasatir ki sasirir kaliriz.
Huysuz hayatla iyi geçinebiliyor, bunun için mücadele etmekten hiç yorulmuyor ve vazgeçmiyorsak, ne mutlu bize. Çünkü sadece bu mücadeleden hiç vazgeçmeyenlerin dereleri güneste piril piril parlayarak akar...
Gülseren Budayicioglu bir kez daha kendi "Kirmizi Oda"sinin kapisini araliyor ve orada biriken hikâyelerden seçtiklerini bizlerle paylasiyor; "hayatin sesi"ni daha iyi duyup anlayabilelim diye...