Melissa Mohr elinizdeki kitapta hepimizin bildigi ve dillendirdigi küfürlerin ve küfür etmenin, hicbirimizin bilmedigi tarihini anlatiyor. Tarih deyince aklimiza hep büyük insanlarin, büyük uluslarin, büyük savaslarin ve büyük devrimlerin tarihi geliyor. Oysa toplumlarin, kurumlarin ve insanlarin tarihi oldugu kadar kavramlarin da tarihi vardir. Tarihi sadece kendi sanli tarihinden ibaret sananlarimiz icin inanmasi güc olsa da küfür etmenin de bir tarihi var. Antik Romadan Hiristiyan Ortacaga ve oradan da seküler modern dünyaya kurumlar ve kavramlar gibi küfür de degiserek ve dönüserek geliyor. Bu nedenle de anlasilmaya ve aciklanmaya muhtac. Cünkü küfrü anlamak, neyin üzerine küfredildigini ve o toplumda neyin degerli ve kutsal oldugunu da anlamak anlamina geliyor. Mohr ustalikla kutsal ile küfür arasindaki bu iliskiyi, kah duvar yazilari kah sanat eserleri üzerinden anlasilir kilmaya calisiyor.
Iyi bir sosyal bilimci, tam da Mark Twainin Archy Stillmani gibi - metaforik degil literal anlamda - koku alan bir burna sahip olmalidir. Hem Melissa Mohr bu kitabi yazarken, hem de Zeynep Dörtok Abaci bu kitabi tercüme etmeye cüret ederken böyle bir Archy burnuna sahip iyi birer tarihci olduklarini ispat etmisler. Umariz felek onlara körler diyarinda ayna sattirmiyordur. Tarihi ve ahlaki tekellerine almis bircok isgüzar elbette kendi pisliklerinden baska bir seyin kokusunu almayan burunlarindan ötürü homurdanabilir. Olsun varsin. Tarih yazilmaya basladigindan beri köpekler havliyor, insanoglu küfrediyor ve sözün gücü bize bu özgürlügü her zaman bahsediyor...