Her insanin bir hayat felsefesi veya dünya görüsü oldugu gibi her mekani insa eden medeniyet telakkisinin de bir dünya görüsü ve hayat felsefesi vardir. Bir sehir fiziksel düzenlemesi ve mekanlarindan ziyade icinde yasayanlarla yani hemsehrileri ile öne cikar. Sehir denildigi zaman mutlaka ve mutlaka sehirliyi, sehir mekanindan öncelikli olarak düsünmek gerekir. Cünkü tutarli bir medeniyet ortaminda sehri sehirli insa eder, imar eder, bakar ve korur. Böylece insan ile mekan ya da özelde sehirli ve sehir birlikteligi mükemmeliyet kazanir. Bir sehre o sehirde yasayan sehirlinin medeniyet telakkisi ve tarihsel serüvenine tamamen yabanci binalar insa edildigi ve düzenlemeler yapildigi zaman, yukarida sözünü ettigimiz bütünlük ve mükemmeliyet kaybolur. Tam da bu noktada, Prof. Dr. Sadettin Ökten dikkatlerimizi, kendi gökkubemizin mimarlarindan Yahya Kemalin Istanbuluna cekerek, bize, icinde bulundugumuz hali daha dün denilebilecek bir mazi ile karsilastirma imkani sunuyor. Yahya Kemalin Istanbulu ve Istanbul tasavvuru ile bugün yasadigimiz Istanbul ve Istanbul tasavvurumuz arasinda yapilan karsilastirmalar, medeniyetimizi yeniden ihya etme söylemlerindeki samimiyetin derecesini gözler önüne seriyor.