Kandile gidiyorum... Ova bitti, karsimizdaki sarp daglara tirmanmaya basladik. Günes daglarin arkasinda kaybolurken, tepelerdeki tek tük bulutlar bir renk cümbüsü icinde adeta dans ediyordu... Önce kipkizil oldu tüm bulutlar, sonra pembelestiler, en sonunda da eflatun oldular. Biraz sonra daglarin zirvesinden koskoca bir dolunay yavas, yavas yükselmeye basladi. Bronz renkli bir dolunaydi bu. Ayin üstündeki kahverengi daglar bile secilebiliyordu.
Ve Dolunay daglarin tepelerine asilmis devasa bir projektör olarak yeryüzünü aydinlatiyordu.
Atilla Keskin, kirk yil önce on arkadasiyla birlikte gittigi El Fetih dönüsünde, tutuklanip konuldugu Diyarbakir Cezaevini ve bölgeyi kirk yil sonra dogasiyla, insaniyla, bilinmeyen yönleri ve olaylariyla, tanikliklara dayanarak anlatiyor. Kirk yil önce elleri kelepceli zindanina tikildigi Diyarbakir, bu kez onu bagrina basiyor...